There
Bir şehir için söylenen şeyler, çoğu zaman birisine söylenmiş gibidir. Zira birini hissetmek ve bir şehri hissetmek arasında çok da fark yoktur. Bu yüzden, her ne kadar aşağıdaki dizeleri Yahya Kemal, Üsküp için söylemiş olsa da içimizdeki biri için de aynı anlamı taşımaz mı? Hem de nasıl taşır! “Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene, Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.”
Cat
Bugün onu ilk gördüğüm yere gittim. Herkes birini ilk gördüğü yere o yanında olmadan gitmiştir. O yerin etrafında epeyce dolaşmıştır. Ben de dolaştım. Attığım her adımda sanki onu görecekmişim gibiydi, ama başımı çevirdiğim her yerde ondan daha fazla uzaklaştığımı hissediyordum. Bu uzaklaşma hissi, tuhaf bir şekilde onun içimdeki yerini daha da büyütüyordu. Nasıl bir trajediydi bu? Belki de trajedi değildi sadece sahte lirik bir romantizmdi. Sonra bu ağır eksiklik hissinin etkisiyle bir kahve dükkanına girdim. O orada da yoktu. Sadece bir kedi vardı. Belki de birkaç kahve vaktinden önce bu kediye mama vermişti.
Country
Birkaç bira içtikten sonra bir şey fark ettim. Dünyada birkaç biradan sonra insanların içine düşen şeylerden birisi de o gün benim içime düşmüştü. Oturduğum yerden kalkmamı sağlayacak arzum, bulunduğum şehirden herhangi bir yere gitmemi sağlayacak motivasyonum ve onu arayacak cüretim yoktu. Tek isteyebildiğim şey, garsona hızlı bir el işareti ile tarif ettiğim biranın üçüncüsüydü. Önümden geçip giden insanları seyrederken, “bu dünyada sadece benim gidecek bir yerim yok” hissiyatı içindeydim. Garson biramı getirdiğinde, “başka bir şey ister misiniz?” diye sordu. Bir şey söylemedim, sadece yana doğru başımı salladım. Aslında garsona söylemek istediğim şey çalan şarkının şu sözleriydi, “bu kekre dünyada bir şey yok paylaşılacak acıdan başka.” Ama bunu söylemek ya da bilmek neyi değiştirirdi? Öylece sustum, “bir yer olmalı” diye düşünmeye başladım, “bir yer var” diyen sesi düşleyerek.